29 Ekim 2013 Salı

THE TURKISH REPUBLIC...

Today, our country is 90 years old. 
It has been 90 years since Mustafa Kemal Ataturk, who is the founder of Turkey, declared that Turkey was a "REPUBLIC." After many battels won, Turkey gained its long-time deserved title. Rest in peace to all souls who have fought in this long battle for freedom, rest in peace Ataturk! Turkey will remain as a republic forever! 
Me in my "republic" t-shirt. 


CUMHURTIYETIMIZ 90 YASINDA!

Bu konularda kalemimi oynatinca pek sonunu getiremem. Yazacak cok sey var cunku. Bitmiyor. Yazdikca artiyor kinamalar... Bu sefer kisa tutmaya calisacagim. Malum, bilen biliyor. Daha dogrusu bilmek isteyen biliyor, anlamak isteyen anliyor gercekleri...
Cumhuriyet bayramimiz kutlu olsun! Turkiyemiz bugun 90 yasinda. Cok daha guzel gunler gormeyi hakediyorsun Turkiyem, ve goreceksin de. Biz, Ataturk'un cocuklari, yasadigimiz surece Turkiye CUMHURIYETI de yasayacaktir. Rahat uyuyun Atam ve Turkiye'nin melekleri, her sey yoluna girecek. Zamanla, her sey cok daha iyi olacak. Siz nice savaslarda nice kanlar doktunuz, yuzunuzu kara cikartmayacagiz! 

Demokrasi duvarim. Eklemek isteyeni beklerim. Burda sansur yok, korkmayin...



25 Ekim 2013 Cuma

Love...

My mom+dad have been married since 25.10.96. Love fits them perfectly. Happy anniversary, Mr. Handsome and Mrs. Beautiful (aka the best dad and the best mom). 

A shot from Spain, Barcelona credits to Ece Kutucular

21 Ekim 2013 Pazartesi

Madrid,Toledo,Barcelona

Kurban Bayramini Madrid, Toledo ve Barcelona'da gecirdim. Madrid guzel, tipik bir Avrupa sehri. Baskent oldugu icin ciddi ve resmi. Deniz yok ama Madrid'de. Ben bir Ege kiziyim, denizi cok severim. Madrid'e ayirdigimiz uc gunden birini yarim saatlik mesafede olan Toledo'da gecirdik. Toledo, Don Kisot ve kiliclariyla meshur. Sokaklari tarihle dolu, daracik sokaklarin en kuytu koselerindeki nefes kesen evler, Toledo'nun katedrali, sarayi... Hepsi gorulmeye deger. Toledo'ya gitmek bir nevi zaman tunelinde yolculuk gibi. Ispanya'daki dorduncu gunumuzde Madrid'den trenle Barcelona'ya gectik. Trenden denizi gorunce, icimi bir ferahlik kapladi. Barcelona'ya ayak basinca bambaska bir atmosfere sahip oldugunu anlamamak mumkun degil. Madrid'in buz gibi havasini birakip sicacik gunesiyle icimizi isitan Barcelona cok hos karsiladi bizi. Barcelona'nin en canli caddelerinden biri olan Ramblas Caddesinde bulunan otelimize yerlestikten sonra, bu dillere destan sehri kesfetmeye koyulduk. Nedir bu Barcelona, herkesin agizinda, sarkilarda, filmlerde? Barcelona, sokaklarindan sanat fiskiran guzel sehir. Ramblas'in canliligi, ara sokaklarin sicakligi ve tabii ki denizi. Gunes olmasa bile insanin icini isitacak guzellikte Barcelona. Barcelona'daki ikinci gunumuzde denize sirtimizi vererek yuruduk. Gaudi'nin "Casa Batlló"su, Barcelona'nin buyusunun daha yeni basladiginin habercisiydi. Daha once bir binaya bu kadar sevgi gosterdigimi hatirlamiyorum, ama buna bir "bina" demek dogru mu onu da bilmiyorum. Bir saheser diyebiliriz. Gaudi hayallerinin pesinden giden fantastik bir mimar. Barcelona'nin sokaklarini buyusuyle
donatmis. Kisacasi Gaudi, Barcelona'nin zaten var olan guzelligine daha da guzellik katmis, "saheserleriyle. " Gaudi'nin bitmemis kilisesi "Sagrada Familia"yi gormek icin bir saat kuyrukta bekledik. Ama iyi ki bekledik, yoksa cok sey kaciracaktik. Bitmemis, cunku Gaudi insaat devam ederken, bir tramvayin altinda kalarak vefat etmis. Kilisenin ici diger hic bir kiliseye benzemiyor. Duvarlari karmakarisik motiflerle suslemek yerine, bos birakmis. Camlari renkli yaparak, isik oyunuyla, inanilmaz bir renk ahengi yaratmis, icerisi sanki bir gokkusagi gibi. Insana inanilmaz huzur veriyor. Orada tum gun durabilirim. O gun biraz bogazim agriyordu, kilisenin verdigi huzur rahatsizligimi unutturdu. Gunun geri kalanini kumsalda gecirdik, sahili bisikletle gezdik. Ertesi gun Gaudi'nin "Park Guell"ine ve "Casa Milà"sina gittik. Her zamanki gibi Gaudinin buyusunu hissetmek mukemmeldi. Gaudi'den sonra gunu Barca'nin standinda gecirdik. Barca'yi hep cok sevmisimdir, muzesine gittikten sonra saygim ve sevgim artti. Mottolarinin(Mes Que Un Club) da dile getirdigi gibi, gercekten bir "klupten" fazlalar. Barca bir yasam tarzi. Muzeleri de takim kadar mukemmel. Stadda beni en cok etkileyen sey, minicik bir kilise vardi. "Inanmak", herhangi bir seye inanmak basariya giden yolda cok onemli. Yani Barca,bambaska bir kulup; asaletiyle, durusuyla ve basarilariyla "turunun ilk ornegi." Barcelona'daki son gunumuzde Olimpiyatlar icin yapilmis olan kasabaya gittik, kasabada Ispanya'nin her sehri bir bolumde yansitilmisti. Olimpiyat stadinin gectik ve oraya cok yakin olan Miró'nun muzesine gittik. Daha once Madrid'de gittigimiz muzede Picasso, Miró ve Dalí gibi sanat tarihine damgasini vurmus isimlerle sanata dalis yapmistik ama Miró'ya gitmek icimde bir "yaratma istegi" olusturdu. Miró'nun rengarenk ve surrealist sanatina asik oldum, kendi olusturdugu simgelerle ve sekillerle yarattigi mukemmel kompozisyonlar Miró'yu hayatima bir daha cikmayacak sekilde soktu. Sanirim artik en sevdigim ressam kim sorusuna dusunmeden cevap verebilecegim. En sevdigim mimara da cevabim hazir. En sevdigim sehirler sorusunun cevabina da Barcelona'yi ekleyebilirim. Madrid de cok guzel, Toledo da, ama benim icin Barcelona bir baska! 
Barcelona, credits to Ece Kutucular


Madrid, Credits to Ece Kutucular

Toledo, credits to Ece Kutucular



11 Ekim 2013 Cuma

027263929173478292919373829193...

Numbers are not for humanbeings. 
Numbers are precise, they are perfect. 
No humanbeing is perfect. 
"Feeling" is important for humanbeings. 
You are what you feel. 
Even though numbers are perfect,
No number can express feelings. 
Numbers can't describe humanbeings. 
Even numbers, the perfect numbers can't describe us. 
We are so complex that, even the perfect numbers don't work on us. 
Maybe numbers are not perfect. 
Maybe they just feel like they are perfect. 



Je t'aime


7 Ekim 2013 Pazartesi

clouds...

CLOUDS  
Clouds are the lies  
Of human eyes. 

 Sweet little white clouds, don't do this to us. 
Don't look like you are the most magnificent thing, 
because in reality, you are bunch of nonsense. 

You exist and you don't exist, 
but you sure do crush the naive dreams of a little child.

1 Ekim 2013 Salı

Football is life.

Basically my title sums up my main idea about football. 
Life is like the total of a series of football matches. 
You win, you loose or its a situation where there is a draw~ you are neither happy nor sad.
You got to work to get it. 
You need to want to get it. 
Sometimes the desicion of a referee might affect the whole match, just like luck. 
The referee might affect the match but all in all, it wouldn't mean the team whom he had a positive effect on is the best. 
Luck, doesn't give the real consequences. 
Although if you work and want, a little luck won't hurt. It would be amazing!

You live as an individual but you can't move individually because you live in a society. 
Just like football is; you need to pass on the ball, you need to work in harmony. 
In life too, you need to work in consistency. 
But if you work enough, you will be known as an individual. 
The whole world will know you. 
One might say, talent is the most important element in a football career, although I would agree that talent is really important; you can't go anywhere without working. To be successfull in life, you need to work and you need to want it. 

Consequently, I believe life is just like the composition of football games. And footbal could be easily associated with life.  




Art.

"Art needs hands and my hands need
 art."